Öncelikle
sizlere şunu sormam gerekir. Nedir
gastronomi ..?
Şimdi bu terim ile ilgilenenlerin ışık
görmüş tavşan misali kaldıklarını hayal edemiyor değilim.. Aslında bu terimin anlamını tek bir
kelime veya cümle ile anlatmaya çalışmak benim açımdan çok zor olmasına rağmen;
bana göre bu alana hayatını adamış onca şef, akademisyen ve yazara haksızlık
etmek demektir.
18. yüzyılda yaşamış olan Fransız hukukçu ve politikacı Brillat-Savarin (1755-1826) yayınladığı Physiologie du Goût (Tadın Fizyolojisi) adlı eserinde gastronomi kelimesini uzun uzun tanımlayarak açıklar. “Gastronomi besin maddelerini tanımladığı ve sınıflandırdığı için coğrafya ve tarihin; gıda maddelerinin bileşimi ve özelliklerini inceleyip analizini yaptığı için fizik ve kimyanın; yemekleri uyarlayarak tat duygusuna haz verecek hale getirdiği için aşçılık sanatının; en iyi ürünü en hesaplı fiyata alarak karlı biçimde satma yöntemlerini aradığı için ekonomi politikasının bir parçasıdır. Gastronomi yenilebilir ve içilebilir her şeyi içerir bununla ilgili olarak tarımı, ticareti ve endüstriyi de kapsar. Gastronomi ayrıca yiyeceklerin insan bedeni üzerindeki etkilerini ve zihinsel olarak yemek çevresinde ürettiği algı, değer ve anlamları da değerlendirir.”
‘der ne de güzel anlatmış öyle değil
mi.
Sizlere
kısaca Gastronomiden bahsettiğime göre asıl konumuza yani Gastronomi turizmine
dönebiliriz. Peki nedir Gastronomi turizmi ..?
Gastronomi Turizmi; yerli ve yabancı turistlerin gastronomik ürünleri tatması, yeni deneyimler elde etmesi ve bu deneyimi yaşarken konaklama, transfer gibi turizm faaliyetlerini kullanıyor olması sonucu yapılan turizm çeşididir. Dünyada kongre, sağlık, ev turizminde de olduğu gibi, Gastronomi Turizmi de Kabul edilmiştir. Peki neden kabul edilmiştir? Gastronomi turizmini bu kadar önemli kılan ve dikkat edilmesi gereken bir konu haline getiren nedir ? Ben sizlere açıklık getireyim.
Geçtiğimiz günlerde dünya turist sayısı 1 milyar kişiyi aşarken, bu turistlerin %82 si gideceği bir yeri belirlerken yeme içme konusunun önemli olduğunu belirtmiştir. Hal böyle olunca dünya turizmini lezzet durakları haline getirmek elbette akıllıca bir yöntem olacaktır. Türsab gastronomi raporuna göre Türkiye’ye 2014 yılında gelen 41 milyon turistin 34 milyar doların üzerinde bir harcama yaptığı ve bu harcamanın 6 milyar dolarlık kısmının yeme içme üzerine olduğunu söylesem sanırım dikkatlerinizi iyice bu konuya çekmiş olurum. Ve bu da yaklaşık olarak %19 luk bir pay demek. Peki Türkiyenin dünya payı üzerinde ki yerini hiç merak ettiniz mi? Ne de olsa anadolu mutfağı, özellikle Adana, Gaziantep, Erzurum, Kayseri, Hatay, Şanlıurfa, Mardin gibi yemek kültürü çok zengin olan illerimizin olması sizleri umutlandırabilir. Ama acı haberi ben değil maalesef Türsab çoktan verdi, yemek turizmiyle ilgili faaliyette bulunan restoran, aşçılık okulu, seyahat acentası, otel gibi ilgili tüm paydaşları baz alan sıralamaya göre, dünya lideri ABD’de 17 bin 879 topluluk yemek turizmi için çalışıyor. Türkiye 94 toplulukla 23’üncü sırada. Bir başka deyişle yemek turizmi için çalışan kurumların %53ü Amerikada bulunuyor. Workshoplar, müzeler, yeme etkinlikleri, yemek turları, pazar ve üretici gezileri, gıda fuarları. Örneğin, 1948’den bu yana düzenlenen ve 3 gün süren Maine Istakoz Festivali’ni binlerce kişi ziyaret ediyor, yerlisi olmayan ziyaretçilerden gelen ekonomik katkı 1 milyon dolar olarak açıklanıyor. Yine San Francisco’da düzenlenen Street Food Festival, sokakta düzenlenen ve 50 bin kişiyi ağırlayan bir etkinlik. İngiltere’deki Isle of Wight’ta düzenlenen ve 2 gün süren Sarımsak Festivali ise sarımsaklı her tür yemeği kapsayan bir etkinlik. Avustralya’da düzenlenen Melbourne Yemek ve Şarap Festivali, İtalya Alba’da düzenlenen Mantar Festivali, Fransa’da düzenlenen onlarca yemek ve şarap festivalleri de yemek turizminin en önemli çekim merkezleri olarak öne çıkıyor. Türkiye de ise 1800’lü yıllarda gelişmiş olan şarap kültürünü tekrar canlandırmak, üretilen üzümlerin %2-3 seviyelerinde olan şarap payını arttırmak, özel şarap üreticilerine destek ve fonlar sağlamak bu alanda ilerleme kaydetmek için çok önem arz etmektedir. Üzüm üretilen ülkelerde bu pay %80 olmasına rağmen maalesef ülkemizde çok düşük bir oranda karşılanmaktadır.
Yemek turizminin en gelişmiş türleri kuşkusuz yöresel lezzetler. Bir yöreye özgü yemekler, özellikle de düzenli yapılan etkinliklerle tanıtıldığında binlerce kişiyi o bölgeye çekebiliyor. Ben Anadolu mutfağının lezzetine ve kültürüne güveniyorum, ve bu konu üzerinde ciddi gastronomik turizm faaliyetleri yapılması halinde kısa sürede bu turizmin dünyada öncüsü haline geleceğimize inanıyorum. Tabi bu konu üzerinde çıkacak destekleri, projeleri görürsem daha da bir hevesleneceğim aşikar. Mesela Gaziantep “Dünya yiyecek içecek turizmi 2019” yılına aday olmuş. Şanlıurfa 26 yemeğinin coğrafi işaretle tescillenmesini bekliyor. Fransa’nın bu konuda 500’ü aşkın peynir çeşidinin olduğunu düşünürsek maalesef daha kat edilecek çok yolumuzun olduğunu göstermektedir.
Gastronomi dünyasında, sizin emek-emek ve zaman harcayarak engin bilgi ve güzellik dolu yazılarınızı kaç kişi okuyor acaba? Bizim şefler nerelerde merak ediyorum.! Çok haklısınız mangal, dürüm, tost vb.kültürlerin içinde debelenip duruyoruz. Aslında araştırıp örnek alsalar bu ürünler de bir zenginliktir ya! Lakin estetikten ve lezzetten yoksun ürümler yapmakta üzerimize yoktur!Elinize sağlık
YanıtlaSilOkuyup, zaman ayırıp, yorum yaptığınız için ben teşekkür ederim. Bir kişi bile olsanız okunduğunu bilmek, yazmak konusunda daha çok heveslendiriyor insanı.
Sil